Vaiz 7

Latest Comments

Görüntülenecek bir yorum yok.

Vaiz 7:1-29’un Psikanalitik Bir Yorumu

Vaiz’in 7. bölümü, yaşam, ölüm, bilgelik ve ahmaklık üzerine bir dizi gözlem ve düşünce sunarak, Freud’un psikanalitik teorisi açısından zengin bir yorumlama alanı sunar. Metin, insan deneyiminin karmaşıklıklarına dalarak, içsel kaygıları, arzuları ve içgüdüsel dürtüler ile toplumsal kısıtlamalar arasındaki sürekli gerilimi ortaya koymaktadır.

1-2. Ayetler: Thanatos ve Psişik Acıdan Kaçınma

“İyi ad hoş kokulu yağdan, ölüm günü doğum gününden iyidir. Yas evine gitmek, şölen evine gitmekten iyidir. Çünkü her insanın sonu ölümdür, yaşayan herkes bunu aklında tutmalı.”  

“Ölüm gününün” “doğum gününden” üstün tutulması, Freud’un ölüm dürtüsü (Thanatos) kavramı aracılığıyla yorumlanabilir. Ölüm, bu bağlamda, yaşamın doğasında var olan mücadelelerden ve potansiyel acılardan bir kurtuluşu temsil edebilir. “Şölen evine” gitmek yerine “yas evine” gitmeye yapılan vurgu, geçici zevklerin kaçışından ziyade, ölümlülükle yüzleşmenin ve kederi işlemenin değerini gösterir. Bu, ölümle ilgili kaygıyla bilinçdışı bir yüzleşme ve belki de onu kontrol etme arzusunu yansıtabilir.

3-4. Ayetler: Ego ve Duyguların İşlenmesi

“Üzüntü gülmekten iyidir, çünkü yüz mahzun olunca yürek sevinir. Bilge kişinin aklı yas evindedir, akılsızın aklıysa şenlik evinde.”

“Yüz mahzun olunca yürek sevinir” ifadesiyle “üzüntünün gülmekten iyi olduğu” iddiası, ego’nun duygusal işlemleme kapasitesine ve olumsuz duyguları deneyimleyerek elde edilen daha derin anlayış potansiyeline işaret eder. “Aklı yas evinde olan” bilge kişi, kayıp ve ölümlülük gerçekleriyle yüzleşerek iç gözlem geliştirir. Buna karşılık, “aklı şenlik evinde olan” akılsız kişi, id‘in baskınlığını ve daha derin duygusal katılımdan kaçınmayı temsil eden anlık tatmin arayışındadır.

5-6. Ayetler: Süperego ve Yüzeyselliğin Reddi

“Bilgenin azarını işitmek, akılsızın türküsünü işitmekten iyidir. Çünkü akılsızın gülmesi, kazanın altındaki çalıların çatırtısı gibidir. Bu da boştur.”  

“Bilgenin azarını işitmek” tercihinin “akılsızın türküsünü işitmek” yerine konması, içselleştirilmiş ahlaki pusula olan süperego‘nun işleviyle ilişkilendirilebilir. Bilgenin azarı, potansiyel olarak rahatsız edici olsa da, rehberlik sunar ve gelişimi teşvik eder, süperegonun eleştirel ve yol gösterici rolüyle uyumludur. “Akılsızın türküsü”, “kazanın altındaki çalıların çatırtısı” gibi geçici ve anlamsız olarak nitelendirilerek, yüzeyselliği ve gerçek içgörünün eksikliğini temsil eder, id’in engellenmemiş ve genellikle dürtüsel ifadelerini yansıtır.

7. Ayet: Kontrolsüz Arzuların Bozucu Etkisi

“Haksız kazanç bilgeyi delirtir, rüşvet karakteri bozar.”

Bu ayet, dışsal güçlerin ego’nun rasyonel işleyişini bozma potansiyelini vurgular. “Haksız kazanç,” ego’nun başa çıkma yeteneğini aşan bir dış baskı biçimi olarak görülebilir ve bir çöküşe (“delirtir”) yol açabilir. Benzer şekilde, “rüşvet,” id’in anlık kazanç arzularına bir çağrıyı temsil eder ve bireyin ahlaki pusulasını (süperego) potansiyel olarak bozarak ego’nun bütünlüğünü zayıflatır.

8-9. Ayetler: Ego Kontrolü ve İd’in Dürtüselliği

“Bir olayın sonu başlangıcından iyidir. Sabırlı kibirliden iyidir. Çabuk öfkelenme, çünkü öfke akılsızların bağrında barınır.”

“Bir olayın sonu”nun başlangıcından daha iyi olmasına yapılan vurgu, sabrın ve zaman ve çaba yoluyla elde edilen nihai ustalığın değerini gösterir ve ego’nun uzun vadeli planlama ve kontrol kapasitesini yansıtır. Sabır, şişirilmiş bir ego savunma mekanizması olarak görülebilecek olan kibirden üstün olarak sunulur. Çabuk öfkelenmeye karşı yapılan uyarı, id’den kaynaklanan kontrolsüz duygusal dürtülerin tehlikelerini vurgular; öfke “akılsızların bağrında barınır,” bu da ego kontrolünün eksikliğini gösterir.

10. Ayet: Nostalji Bir Savunma Mekanizması Olarak

“‘Neden geçmiş günler bugünlerden iyiydi?’ diye sorma, çünkü bu bilgece bir soru değil.”

Geçmişi romantikleştirme ve “‘Neden geçmiş günler bugünlerden iyiydi?'” diye sorma eğilimi, mevcut kaygılara veya hoşnutsuzluklara karşı bir savunma mekanizması olarak işlev gören bir nostalji biçimi olarak yorumlanabilir. Bu, mevcut gerçekliklerle yüzleşmeye karşı bir direnci ve mevcut durumun rasyonel bir değerlendirmesinden ziyade algılanan idealize edilmiş bir geçmişe duyulan özlemi yansıtır.

11-12. Ayetler: Bilgelik ve Maddi Güvenlik

“Bilgelik miras kadar iyidir, güneşi gören herkes için yararlıdır. Bilgelik siperdir, para da siper, bilginin yararı ise şudur: Bilgelik ona sahip olan kişinin yaşamını korur.”  

Burada bilgelik, güvenlik ve avantaj sağlama konusunda maddi zenginliğe (“miras”) benzer değerli bir varlık olarak sunulur. Hem bilgelik hem de para, ego tarafından dış dünyanın zorluklarıyla başa çıkmak ve hayatta kalmayı sağlamak için kullanılan araçlar olarak görülebilir. Ancak bilgelik, daha derin bir koruma biçimi sunar ve nihayetinde “ona sahip olan kişinin yaşamını korur,” bu da psikolojik iyilik halini ve dayanıklılığı teşvik etmedeki rolünü gösterir.

13-14. Ayetler: Gerçekliğin Kabulü ve Ego Kontrolünün Sınırları

“Tanrı’nın yaptığını düşün: O’nun eğrilttiğini kim doğrultabilir? İyi günde mutlu ol, ama kötü günde dikkatle düşün; Tanrı birini öbürü gibi yaptı ki, insan kendisinden sonra neler olacağını bilmesin.”  

Bu ayetler, insan eyleminin sınırlarını ve yaşamın doğal belirsizliklerini kabul etme ihtiyacını vurgular. “O’nun eğrilttiğini kim doğrultabilir?” ifadesi, ego’nun dışsal koşullar üzerindeki sınırlı kontrolünü vurgular. İyi günde mutlu olma ve kötü günde dikkatli düşünme tavsiyesi, hayatın kaçınılmaz dalgalanmalarına karşı dengeli bir yaklaşım önerir ve insan kontrolünün ötesindeki güçlerin etkisini kabul eder. Bu, gerçeklik ilkesinin ve ego’nun tam hakimiyet arzusunun sınırlarının bir kabulü olarak görülebilir.

15. Ayet: Adalet Kavramlarının Sorgulanması ve Kaygının Tetiklenmesi

“Boş ömrümde şunları gördüm: Doğru insan doğruluğuna karşın ölüyor, kötü insanın ise, kötülüğüne karşın ömrü uzuyor.”

Doğruların bazen acı çektiği, kötülerin ise başarılı olduğu gözlemi, basit adalet kavramlarını sorgular ve kaygı ve hayal kırıklığı duygularını tetikleyebilir. Bu gözlem, gerçekliğin öngörülemez doğasını ve süperegonun adil bir dünya beklentisinin sınırlarını vurgular ve potansiyel olarak hayal kırıklığına ve ahlaki ilkelerin sorgulanmasına yol açar.

16-18. Ayetler: Süperego ve İd Dürtülerinin Dengelenmesi

“Ne çok doğru ol ne de çok bilge. Niçin kendini yok edesin? Ne çok kötü ol ne de akılsız. Niçin vaktinden önce ölesin? Birini tutman iyidir, öbüründen de elini çekme. Çünkü Tanrı’ya saygı duyan ikisini de başarır.”  

Bu bölüm, aşırılıklara karşı uyararak, aşırı dindarlık ve bilgelik kadar aşırı kötülük ve ahmaklıktan da kaçınılmasını tavsiye eder. Bu, süperegonun talepleri ile id’in dürtüleri arasında bir denge bulmanın önemini gösterir. “‘Birini tutman iyidir, öbüründen de elini çekme'” tavsiyesi, “Tanrı’ya saygı duyan” ilkesi altında, ahlaki düşünceler ve temel insani dürtüler dahil olmak üzere benliğin farklı yönlerini bütünleştirme ihtiyacını ima eder.

19. Ayet: Bilgeliğin Dünyevi Otorite Üzerindeki Gücü

“Bilgelik, bilge kişiyi kentteki on yöneticiden daha güçlü kılar.”

Bu ayet, bilgeliğin değerini pekiştirerek, onu dünyevi otoritenin bile ötesine geçen bir içsel güç ve dayanıklılık kaynağı olarak tasvir eder. Bu, ego’nun bilgi ve anlayış yoluyla ustalık kazanma ve dünyada etkili bir şekilde yol alma potansiyeliyle uyumludur.

20. Ayet: Günahın Evrenselliği ve Süperegonun Sınırları

“Çünkü yeryüzünde hep iyilik yapan, hiç günah işlemeyen doğru insan yoktur.”

Bu ifade, insan doğasının doğuştan gelen kusurluluğunu ve günahın evrenselliğini kabul eder. Bu, Freud’un içgüdüsel dürtüler ve toplumsal kısıtlamalar arasındaki sürekli mücadele anlayışıyla uyumludur ve en dürüst bireylerin bile id’in dürtülerine ve süperego kontrolündeki ara sıra yaşanan aksaklıklara karşı bağışık olmadığını gösterir.

21-22. Ayetler: Ego ve Kendi Suçlarının Farkındalığı

“İnsanların söylediği her söze aldırma, yoksa uşağının bile sana sövdüğünü duyabilirsin. Çünkü sen de birçok kez başkalarına sövdüğünü pekâlâ biliyorsun.”  

Bu tavsiye, dışsal yargılardan bir dereceye kadar uzaklaşmayı teşvik ederek, başkalarının fikirlerine takılmanın gereksiz sıkıntıya yol açabileceğini öne sürer. “‘Çünkü sen de birçok kez başkalarına sövdüğünü pekâlâ biliyorsun'” hatırlatması, ego’nun kendi geçmişteki suçlarının ve olumsuz dürtülerin evrenselliğinin farkında olduğunu vurgulayarak, başkalarının kusurlarına karşı bir alçakgönüllülük ve anlayış duygusu geliştirir.

23-24. Ayetler: Bilgeliğin Ulaşılmazlığı ve Rasyonelliğin Sınırları

“Bütün bunları bilgelikle denedim: ‘Bilge olacağım’ dedim. Ama bu beni aşıyordu. Bilgelik denen şey uzak ve çok derindir, onu kim bulabilir?”  

Bu ayetler, insan bilgeliğinin sınırlarını ve tam anlayışa ulaşmanın doğasında var olan zorluğu ifade eder. Konuşmacının “bilge olma” girişimi sonuçsuz kalır ve gerçek bilgeliğin ulaşılmazlığını ve ego’nun rasyonel kapasitesinin varoluşun karmaşıklıklarını tam olarak kavrama konusundaki sınırlamalarını kabul eder.

25. Ayet: Anlama Arayışı ve Ahmaklığın Tanınması

“Böylece, bilgelik ve çözüm aramaya, incelemeye, kavramaya, kötülüğün akılsızlık, akılsızlığın delilik olduğunu anlamaya kafa yordum.”  

Bu ayet, kötülük ve ahmaklığın doğasını ayırt etmeye özel bir odaklanma ile bilgi ve anlayışın aktif arayışını tanımlar. Bu, ego’nun dünyayı anlamlandırma ve rasyonel ve irrasyonel, ahlaki ve ahlaksız arasındaki farklılıkları ayırt etme yönündeki sürekli çabasını yansıtır.

26. Ayet: Tehlikeli Kadın Libidinal Tuzağın Sembolü Olarak

“Kimi kadını ölümden acı buldum. O kadın ki, kendisi tuzak, yüreği kapan, elleri zincirdir. Tanrı’nın hoşnut kaldığı insan ondan kaçar, günah işleyense ona tutsak olur.”  

Kalbi “tuzaklar ve ağlar”, elleri “zincirler” olan kadının “ölümden acı” olarak tasvir edilmesi, cinsellikle ilgili kaygılar ve güçlü libidinal arzular tarafından tuzağa düşme potansiyeli açısından yorumlanabilir. Kadın, kontrolsüz dürtülerine yenik düşenleri temsil eden “günah işleyen”i tuzağa düşürebilen tehlikeli bir çekiciliği sembolize ederken, “Tanrı’nın hoşnut kaldığı” (potansiyel olarak daha güçlü süperego kontrolüne sahip olanları temsil eden) kişiler ondan kaçmayı başarır. Bu, içgüdüsel arzular ve ahlaki kısıtlamalar arasındaki Freudçu çatışma temasını yansıtır.

27-29. Ayetler: Düzen Arayışı ve İnsan Doğasının Karmaşıklığı

“Vaiz diyor ki, ‘Şunu gördüm: Bir çözüm bulmak için bir şeyi öbürüne eklerken –araştırıp hâlâ bulamazken– binde bir adam buldum, ama aralarında bir kadın bulamadım. Bulduğum tek şey: Tanrı insanları doğru yarattı, oysa onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar.'”  

Bu son ayetler, konuşmacının anlayışa yönelik zorlu arayışını ve insan doğası hakkındaki nihai sonucu özetler. Gerçekten dürüst bir birey bulmanın zorluğu (“binde bir adam”) ve böyle bir kadının belirgin yokluğu, özellikle cinsellikle ilgili olarak insan davranışının algılanan zorluklarını ve karmaşıklıklarını daha da vurgular. “‘Tanrı insanları doğru yarattı, oysa onlar hâlâ karmaşık çözümler arıyorlar'” şeklindeki sonuç ifadesi, orijinal bir masumiyet veya denge durumundan bir sapmayı ve insanlığın çeşitli ve genellikle çelişkili arzuları ve savunmaları tarafından yönlendirilen karmaşık ve çoğu zaman sorunlu davranışlarda aktif olarak yer aldığını öne sürer.

Sonuç

Freudçu bir bakış açısıyla, Vaiz’in 7. bölümü insan ruhunun derinlemesine bir keşfini ortaya koymaktadır. Bu pasaj, ölümlülük, zevk ve bilgelik arayışı, insan kontrolünün sınırları ve içgüdüsel dürtüler (id), rasyonel düşünce (ego) ve ahlaki kısıtlamalar (süperego) arasındaki sürekli etkileşim temalarını ele almaktadır. Ölümle ilgili kaygılar, ilişkilerin karmaşıklığı ve gerçek anlayışın ulaşılmaz doğası, psikanalitik teorinin birçok temel ilkesini öngören ve insanlık durumunun kalıcı zorlukları üzerine zengin ve içgörülü bir yorum sunan bir perspektiften ele alınmaktadır.

CATEGORIES:

Uncategorized

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir