Genel Tema: Tatminsizlik ve Kayıp
Metnin genelinde hissedilen baskın duygu, derin bir tatminsizlik ve kayıp temasıdır. Freud’a göre insan davranışının temelinde yatan dürtüler (libido ve ölüm dürtüsü) ve bu dürtülerin tatmin arayışı yatar. Bu pasajda, zenginliğe, çok sayıda çocuğa ve uzun ömre sahip olunmasına rağmen hissedilen boşluk, bu temel dürtülerin tatmin edilememesi veya yanlış yönde tatmin edilmesi olarak yorumlanabilir.
2. Ayet: Engellenen Libido ve Kıskançlık
“Güneşin altında insana ağır gelen bir kötülük gördüm: 2 Adam vardır, Tanrı kendisine mal, mülk, saygınlık verir, yerine gelmeyecek isteği yoktur. Ama Tanrı yemesine izin vermez; bir yabancı yer. Bu da boş ve acı bir derttir.”
Bu ayet, Freud’un libido kavramıyla ilişkilendirilebilir. Tanrı’nın verdiği zenginlik ve imkanlar, kişinin yaşam enerjisini ve haz arayışını temsil eder. Ancak, bu kişinin bu zenginliğin tadını çıkaramaması ve bir “yabancı”nın bundan faydalanması, engellenmiş libido ve kıskançlık duygularını akla getirir. Kişi, sahip olduğu potansiyel hazzı yaşayamadığı için büyük bir acı çekmektedir. Bu durum, oral dönemdeki (Freud’un psikoseksüel gelişim aşamalarından biri) engellenmelere veya anal dönemdeki (mülkiyet ve kontrol temaları) çatışmalara da gönderme yapabilir.
3-6. Ayetler: Ölüm Dürtüsü (Thanatos) ve Yaşamın Anlamsızlığı
“Bir adam yüz çocuk babası olup uzun yıllar yaşamış, ama uzun ömrüne karşılık, zenginliğin tadını çıkaramamış, bir mezara bile gömülmemişse, düşük çocuk ondan iyidir derim. 4 Çünkü düşük çocuk boş yere doğuyor, karanlık içinde geçip gidiyor, adı karanlığa gömülüyor. 5–6 Ne güneş yüzü görüyor, ne de bir şey tanıyor. Öbür adam iki kez biner yıl yaşasa bile mutluluk duymaz, düşük çocuk ondan rahattır. Hepsi aynı yere gitmiyor mu?”
Bu bölüm, Freud’un ölüm dürtüsü (Thanatos) kavramıyla yakından ilişkilidir. Yaşamın sonunda herkesin aynı yere gideceği gerçeği, yaşamın anlamsızlığı ve boşluğu temasını vurgular. Çok sayıda çocuğa sahip olmak ve uzun yaşamak bile, eğer bu yaşam tatmin edici değilse, anlamsızdır. Düşük çocuğun hiç yaşamamış olması ve bu nedenle hayal kırıklığına uğramamış olması, bir tür rahatlama olarak sunulur. Bu, yaşamın getirdiği acılardan ve tatminsizliklerden kaçış arayışını yansıtabilir.
7. Ayet: İd’in Tatmin Edilemeyen İhtiyaçları
“İnsan hep boğazı için çalışır, Yine de doymaz.”
Bu ayet, Freud’un id kavramını açıkça yansıtır. İd, en ilkel dürtülerin ve arzuların kaynağıdır ve sürekli olarak tatmin arayışındadır. “Boğaz” metaforu, temel ihtiyaçları ve arzuları temsil eder. Ancak, bu ayet bu arzuların hiçbir zaman tam olarak tatmin edilemediğini belirtir. Bu, id’in doyumsuz doğasını ve sürekli gerilim yaratmasını gösterir.
8. Ayet: Ego ve Süperegonun Sınırlılıkları
“Bilgenin akılsızdan ne üstünlüğü var? Yoksul başkasına nasıl davranacağını bilmekle ne yarar sağlar?”
Bu ayet, Freud’un ego ve süperego kavramlarının sınırlılıklarını sorgular. Bilgelik (ego’nun rasyonel işlevi) ve sosyal normlara uygun davranış (süperegonun etkisi) bile, temel tatminsizlik sorununu çözemez. Bu, içsel dürtülerle dış dünya arasındaki çatışmanın ve bu çatışmayı yönetmeye çalışan ego’nun yetersizliğinin bir ifadesi olabilir.
9. Ayet: Gerçeklik İlkesi ve Arzunun Boşluğu
“Gözün gördüğü gönlün çektiğinden iyidir. Bu da boş ve rüzgarı kovalamaya kalkışmaktır.”
Bu ayet, Freud’un gerçeklik ilkesi ile haz ilkesi arasındaki çatışmayı yansıtır. “Gözün gördüğü” gerçekliği ve mevcut olanı kabul etmeyi temsil ederken, “gönlün çektiği” ise id’in sürekli ve çoğu zaman ulaşılamaz arzularını ifade eder. Arzuların peşinden koşmak, “rüzgarı kovalamaya kalkışmak” gibi boş ve sonuçsuz bir çabadır. Bu, ego’nun id’in kontrolsüz arzularını gerçeklikle uzlaştırma çabasının zorluğunu gösterir.
10. Ayet: Determinizm ve Çaresizlik
“Ne varsa, adı çoktan konmuştur, İnsanın da ne olduğu biliniyor. Kimse kendinden güçlü olanla çekişemez.”
Bu ayet, Freud’un psikolojik determinizm anlayışına paralellik gösterir. Her şeyin önceden belirlenmiş olduğu ve insanın kendi kaderi üzerinde çok az kontrolü olduğu fikri, bireyin içsel ve dışsal güçler karşısındaki çaresizliğini vurgular. Bu, ego’nun kontrol yanılsamasının bir eleştirisi olarak da yorumlanabilir.
11. Ayet: Savunma Mekanizmaları ve Anlam Arayışı
“Söz çoğaldıkça anlam azalır, Bunun kime yararı olur?”
Bu ayet, Freud’un savunma mekanizmaları kavramıyla ilişkilendirilebilir. Çok fazla konuşmak veya açıklama yapmak, altta yatan kaygıları ve tatminsizlikleri örtbas etme çabası olabilir. Anlam arayışı, temel kaygılarla başa çıkma ve varoluşa bir amaç atfetme ihtiyacının bir yansımasıdır.
12. Ayet: Varoluşsal Kaygı ve Bilinçdışı
“Çünkü gölge gibi gelip geçen kısa ve boş ömründe insana neyin yararlı olduğunu kim bilebilir? Bir adama kendisinden sonra güneşin altında neler olacağını kim söyleyebilir?”
Bu son ayet, temel varoluşsal kaygıları ve bilinçdışının derinliklerini yansıtır. Yaşamın kısa ve geçici olması, insanın neyin gerçekten önemli olduğunu ve ölümden sonra ne olacağını bilememesi, derin bir belirsizlik ve kaygı yaratır. Bu sorular, bilinçdışında yatan ve davranışlarımızı derinden etkileyen temel korkuları ve arzuları açığa çıkarır.
Sonuç
Bu bölüm, Freud’un psikanalitik teorisinin temel kavramları olan id, ego, süperego, libido, ölüm dürtüsü, bilinçdışı ve savunma mekanizmaları aracılığıyla anlamlı bir şekilde yorumlanabilir. Metin, insan doğasının temel çatışmalarını, tatminsizliklerini ve varoluşsal kaygılarını çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Zenginlik, uzun ömür gibi dışsal faktörlerin bile içsel huzur ve tatmini garanti etmediği, insanın temel dürtülerinin ve bilinçdışı süreçlerinin yaşam deneyimini derinden etkilediği görülmektedir. Bu pasaj, Freud’un insan psikolojisine dair derin ve karmaşık bakış açısının erken bir yansıması olarak da değerlendirilebilir.
No responses yet