Eyüp’ün Konuşmasının Psikanalitik Okuması (Eyüp 6:1-30)
Eyüp’ün 6. bölümdeki Elifaz’a verdiği cevap, sadece Tanrı’dan değil, arkadaşlarından da hissettiği ezici psikolojik sıkıntıyı ve derin ihanet duygusunu vurgulayan ham, tutkulu bir savunmadır. Bu pasaj, muazzam bir duygusal yükle boğuşan, umutsuz bir anlayış arayışı ve derin bir izolasyon duygusu sergileyen bir ruhu ortaya koyar.
1. Dile Gelmez Acının Yükü ve Onaylanma Arzusu
Eyüp, üzüntüsünün “tartılabilmesini” ve “acısının teraziye konabilmesini” dileyerek başlar, bunun “denizlerin kumundan daha ağır geleceğini” iddia eder (ayet 2-3). Bu, kapsanamayan psikolojik acı için güçlü bir metafordur. Acısının o kadar büyük olduğunu hisseder ki, başkaları tarafından ifade edilemez veya anlaşılamaz. Acısının “tartılabilmesi” arzusu bir onaylanma talebidir: arkadaşlarının acısının boyutunu küçümsemek veya bunu günaha atfetmek yerine, onu gerçekten kavramalarını ister. “Bu yüzden abuk sabuk konuştum” (ayet 3) şeklindeki itirafı, nadir bir öz farkındalık anıdır, ancak hızla acısının kaynağına geri döner: “Çünkü Her Şeye Gücü Yeten’in okları içimde, Ruhum onların zehirini içiyor, Tanrı’nın dehşetleri karşıma dizildi” (ayet 4). Bu, derin bir zulüm kaygısını ve Tanrı’yı aktif olarak düşman, işkenceci bir figür olarak algılamayı ortaya koyar.
2. Tat Metaforu ve Samimiyetsiz Tesellinin Reddi
Eyüp, arkadaşlarının boş sözlerine duyduğu tiksintiyi ifade etmek için canlı tat metaforları kullanır: “Otu olan yaban eşeği anırır mı, Yemi olan öküz böğürür mü? Tatsız bir şey tuzsuz yenir mi, Yumurta akında tat bulunur mu? Böyle yiyeceklere dokunmak istemiyorum, Beni hasta ediyorlar” (ayet 5-7). Psikanalitik açıdan bu, “tatsız” tesellinin reddedilmesini ifade eder. Arkadaşlarının basmakalıp sözleri, deneyiminin gerçek derinliğini ele alamadıkları için tatsız, sindirilemez ve hatta mide bulandırıcı olarak algılanır. Bu, hayal kırıklığının ve öfkenin güçlü bir ifadesidir; çünkü arkadaşları gerçek bir empati sağlayamadılar veya sıkıntısını “kapsayamadılar”.
3. Ölüm Arzusu Tekrarı ve Yok Oluş Arayışı
Eyüp, şimdi Tanrı’dan “beni ezmesini” ve “yaşam bağımı kesmesini” (ayet 8-9) dileyerek ölüm arzusunu tekrarlar. Bu sadece pasif bir varoluşu sona erdirme arzusu değil, acısının kaynağı tarafından sunulan yok oluşa aktif bir özlemdir. Ölümü nihai kaçış, “amansız derdinin” sona ereceği bir huzur yeri olarak görür. Bu yoğun ölüm özlemi, dışsal ve içsel baskılar tarafından bunalmış bir egoyu yansıtır ve dayanılmaz gerçekliği aşma arzusuna yol açar. “Yine avunur, Amansız derdime karşın sevinirdim, Çünkü Kutsal Olan’ın sözlerini yadsımadım” (ayet 10) şeklindeki ısrarı, algılanan kozmik adaletsizlik karşısında bir parça ego bütünlüğünü ve doğruluğu korumak için umutsuz bir girişimdir.
4. Çaresizlik, Terk Edilmişlik ve İhanet Duyguları
Eyüp’ün güçsüzlüğü hakkındaki yakınması (“Taş kadar güçlü müyüm, Etim tunçtan mı?” ayet 12) ve kendine yardım edememesi (“Kendimi kurtaracak gücüm mü olur?” ayet 13), derin çaresizlik ve güçsüzlük duygularını vurgular. Tamamen aciz kalma duygusu, arkadaşlarına karşı acı bir suçlamaya yol açar: “Kederli insana dost sevgisi gerekir, Her Şeye Gücü Yeten’den korkmaktan vazgeçse bile. Kardeşlerim kuru bir dere gibi beni aldattı… Ama oraya varınca umut bağladıkları için utanır, Hayal kırıklığına uğrarlar” (ayet 14-20). Bu, terk edilme travmasının çarpıcı bir ifadesidir. Sarsılmaz destek sunması gerekenler tarafından ihanete uğradığını hisseder, onları su vaat eden ama sadece hayal kırıklığı getiren güvenilmez çöl vadilerine benzetir. Algılanan başarısızlıklarının geçmiş etkileşimlerine yansıtılması (“‘Benim için bir şey verin’ dedim mi?” ayet 22-23), dostluklarının gerçek bakımdan ziyade koşullu ve işlemsel olduğunu hissettiğini vurgular.
5. Düzeltme Talebi ve Duyarsızlık Suçlaması
Eyüp’ün son yakarışı, “Bana öğretin, susayım, Yanlışımı gösterin” (ayet 24), samimi bir anlayış arzusu gibi görünse de, hemen ardından keskin bir karşılık gelir: “Doğru söz acıdır! Ama tartışmalarınız neyi kanıtlıyor? Sözlerimi düzeltmek mi istiyorsunuz? Çaresizin sözlerini boş laf mı sayıyorsunuz?” (ayet 25-26). Arkadaşlarını gerçekten dinlememekle, acısını “boş laf” olarak reddetmekle ve hatta “öksüzün üzerine kura çekmekle”, “arkadaşınızın üzerine pazarlık etmekle” (ayet 27) suçlar. Bu, Eyüp’ün arkadaşlarının acısıyla meşgul olmadıklarını, aksine onu nesneleştirdiklerini ve durumunu kendi teolojik konumlarını pekiştirmek için kullandıklarını algıladığını ortaya koyar. Bu, derin bir narsisistik yaralanmanın ifadesidir—kişiliğinin saldırıya uğradığı ve saygısızlık edildiği hissi. Umutsuzca gerçek bir etkileşim ve empati arar, soyut teolojik tartışmalar değil.
Özetle, Eyüp 6, kederle tükenmiş, hem Tanrı hem de insan tarafından tamamen terk edilmiş hisseden ve anlaşılmaz acı karşısında benlik duygusunu sürdürmek için mücadele eden bir adamın güçlü bir psikanalitik portresidir. Sözleri, onaylanma için umutsuz bir çığlık, yüzeysel tesellinin reddi ve acısını gerçekten görmekte ve kabul etmekte başarısız olanlara karşı dokunaklı bir suçlamadır.
No responses yet