Eyüp 3:1-26’nın Psikanalitik Okuması
Eyüp’ün 3. bölümdeki feryadı, insan ıstırabının derinliklerine ve bunaltıcı bir travma karşısında kullanılan veya bu durumda savunma mekanizmalarının çöküşüne dair güçlü bir bakış sunar. Psikanalitik bir bakış açısıyla, bu pasaj ego bütünlüğünün derin bir çözülüşü, daha ilkel psikolojik hallere bir gerileme ve gerçekliği geri alma umutsuz bir girişimi olarak anlaşılabilir.
1. İlkel Bir Duruma Gerileme: Yok Olma Arzusu
Eyüp’ün “Doğduğum gün yok olsun, ‘Bir oğul doğdu’ denen gece yok olsun!” (ayet 3-6) şeklindeki açılış satırları, şimdiki zamandaki kendisine değil, varoluşunun kendisine yönelik ilkel bir ölüm arzusunu temsil eder. Bu, ezici bir yok oluş kaygısının güçlü bir ifadesidir; o kadar bunaltıcı bir korku ki, nihai kaçış, zamanı geriye sarmak ve varoluşunu inkar etmektir. Freudyen terimlerle, bu, dayanılmaz acı karşısında ölüm dürtüsünün (Thanatos) yaşam dürtüsüne (Eros) üstün gelmesi olarak görülebilir. Varlıksızlığın farklılaşmamış haline (doğumdan önceki boşluğa) bir dönüş arzusu, gerçekliğin dayanılmaz hale geldiği aşırı psikolojik sıkıntı yaşayan bireylerde sıklıkla görülen derin bir gerileme biçimidir.
2. Kontrol ve Geri Alma Fantazisi
Eyüp’ün doğum gününü ve gecesini ayrıntılı bir şekilde lanetlemesi (ayet 4-9), büyülü bir düşünce süreci, umutsuz bir geri alma fantazisi işlevi görür. Kozmik güçlerin müdahale etmesini, karanlığın günü yutmasını, yıldızların kaybolmasını ve günün zamandan silinmesini diler. Bu, bir travmatik olayı zihinsel olarak tersine çevirmeye veya geçersiz kılmaya çalışan, onu yok ederek acı verici sonuçlarından kaçınılabileceğine inanan bir klasik savunma mekanizmasıdır. Bu durum, gerçeklik ilkesinin bir bozulmasını ve arzunun gerçekliği belirlediği daha haz ilkesi odaklı bir fantazi dünyasına çekilmeyi gösterir.
3. Anne Nesnesi ve Başarısız Kapsama
Eyüp’ün özellikle “Neden doğarken ölmedim, Rahimden çıkarken son soluğumu vermedim? Neden beni dizler, Emeyim diye memeler karşıladı?” (ayet 11-12) şeklindeki ağıtı, nesne ilişkileri açısından bilhassa dokunaklıdır. Bu, birincil bakıcı (anne) tarafından derin bir ihanet duygusuna, veya daha doğru bir ifadeyle, anne işlevinin kapsama ve koruma sağlama yetersizliğine işaret eder. Eyüp, doğma eylemini, kabul edilme ve beslenme eylemini acımasız bir aldatmaca olarak hisseder. Güvenli bir yer olması gereken rahim, şimdi acıya açılan bir kapı olarak görülür. Onun çığlığı, çevrenin acısını tutma konusundaki başarısızlığına işaret eder ve onu tamamen savunmasız ve açıkta bırakır.
4. Farklılaşmamış Halin Cazibesi: Ölüm İdeali
Eyüp’ün ölüm özlemi, sadece acıdan bir kaçış değil, aynı zamanda mükemmel bir huzur ve farklılaşmamış varoluş hali olarak idealize edilir (ayet 13-19). “Krallarla ve danışmanlarla” ve “altın sahibi önderlerle” “huzur içinde” yattığını hayal eder. Ölümü, tüm ayrımların (iyi/kötü, güçlü/zayıf, köle/efendi) ortadan kalktığı ve “angaryacının sesinin” duyulmadığı bir alan olarak bu fantazisi, tam bir çatışma ve çaba yokluğunun nirvana benzeri bir durumu olan ego öncesi bir duruma dönüş arzusunu temsil eder. Bu, tüm içsel ve dışsal baskıların sona erdiği psikolojik bir yok oluş arzusudur.
5. Paranoid İdeasyon ve Zulüm Kaygısı
Eyüp “Niçin sıkıntı çekenlere ışık, Acı içindekilere yaşam verilir? Oysa onlar gelmeyen ölümü özler… Neden yaşam verilir nereye gideceğini bilmeyen insana, Çevresini Tanrı’nın çitle çevirdiği kişiye?” (ayet 20, 23) diye ağlarken, paranoid ideasyon unsurlarını gözlemleriz. Tanrı’yı iyi niyetli bir koruyucu olarak değil, kendisini acı içinde “çitle çevirerek” tuzağa düşüren bir işkenceci olarak algılar. Bu, kendi içsel karmaşasının ve çaresizliğinin harici, her şeye gücü yeten bir figüre yansıtılmasını yansıtır. “Neden” sorusu, görünüşte kötü niyetli veya kayıtsız bir evrende anlam arayan umutsuz bir yakarış haline gelir ve aşırı zulüm kaygısının bir göstergesidir.
6. Psikolojik Sıkıntının Somatik İfadesi
Eyüp’ün son sözleri, “Çünkü iniltim ekmekten önce geliyor, Su gibi dökülmekte feryadım. Korktuğum, Çekindiğim başıma geldi. Huzur yok, sükûnet yok, rahat yok, Yalnız kargaşa var” (ayet 24-26), psikolojik sıkıntısının somatik ifadesini vurgular. Fiziksel semptomları (inilti, feryat) içsel işkencesinden ayrılamaz. “Korktuğum şey başıma geldi” ifadesinin kabulü, derin bir kaygının artık maddeleştiğini ve başa çıkma mekanizmalarını alt üst ederek onu huzur, sükunet ve rahatın yokluğuyla karakterize olan tam bir ego düzensizliği durumunda bıraktığını gösterir.
Özetle, Eyüp’ün 3. bölümdeki ağıtı, psikanalitik bir mercekten bakıldığında, ezici bir travmayla mücadele eden, ilkel savunma mekanizmalarına gerileyen ve dayanılmaz acıdan nihai kaçış olarak derin bir yok olma arzusu ifade eden, uçurumun eşiğindeki bir ruhun ham ve filtresiz bir tasviridir.’nın Psikanalitik Okuması
Eyüp’ün 3. bölümdeki feryadı, insan ıstırabının derinliklerine ve bunaltıcı bir travma karşısında kullanılan veya bu durumda savunma mekanizmalarının çöküşüne dair güçlü bir bakış sunar. Psikanalitik bir bakış açısıyla, bu pasaj ego bütünlüğünün derin bir çözülüşü, daha ilkel psikolojik hallere bir gerileme ve gerçekliği geri alma umutsuz bir girişimi olarak anlaşılabilir.
No responses yet